Selaam,
Çok oldu yazmayalı ama sık sık seni ziyaret ettiğimi bilmeni isterim blogcan. Tamam neyse.
Çok gezdim, çok gördüm, çok güldüm ve evet çok üzüldüm bu zaman zarfında. Ama geçiyor herşey, geçiveriyor. 'Hiç bitmez' dediğin, 'herkesten fazla' diye hayıflandığın ve herkesin çektiğini hor görüp sahip olduğunu herkesinkinden fazlaymışçasına yerküre merkezine koyduğun günlerdeki o sıkıntıların aslında tırt olduğunu anlıyor ve kendine gülüyorsun.
Ne zamandır deniyorum yazmayı ama bir türlü iki satırı bir araya getiremedim evet itiraf ediyorum. Ben anladım ki mutlu olduğum zamanlarda yazamıyorum. Yani toparlayamıyorum bir türlü ne yazmak istediğimi (üstteki cümleden de anlaşılacağı üzre). . . Eskiden yazdığım zaman 'kızııım bak yeni şaheser' edalarıyla odasına daldığım ev arkadaşlarım olmadığından mıdır bilmem, yazdıklarımda da pek bir edebi hava esmiyor artık. Zaten mektuplarımı saklayan dostum da olmadı hiç. Günlüğümü saklayanlar hariç :))
Sahi aklıma geldi de, cümlelerim nerelere gitti benim? Hayallerim vardı içime sığmayan hani. Ben nasıl da vazgeçtim bi çok şeyden değil mi?
Bu gün kıpırtılar vardı aslında yüreciğimin bi kenarında. Okurken hayaller kurdum bi ders kitabını. İnanamadın değil mi? Ders kitabıydı bana hayaller kurduran. Olsundu ki, en azından hala hayal kurabildiğimi hatırlamış oldum ve bana güven: bunu hatırlamam çok iyi oldu.
k3l3b3k gönlümde, pır pır eden bir renk keşfettim de, şimdilik sır bu, kendime bile söylemiyorum, ona söyler diye.
Ve başardıklarımı gördüğünde sen bile şaşıracaksın eğer ben mutluluklarım arasına seni sıkıştırabilir de yazarsam. Senin için de zor değil mi? Ben yazdıkça nefes alıyor, ben yazdıkça var oluyor, büyüyorsun.
Oysa;
Keşke ellerin olsaydı senin..
Ve kolların. .
Bazen şefkate ihtiyacım oluyor da benim.