30 Haziran 2016 Perşembe

Merhaba,
Dün trafikteyken acı acı bağıran bir ambulans, arabanın yanından geçmek için dakikalarca bekledi. Yol vermek yerine, önüne düşüp hızla geçmeye çalıştın.
Dün, hızla arabanın arkasında beliren bir itfaiye aracı hiç durmadan sirenlerini çaldı. Yol vermek yerine arada bir kornaya basmak suretiyle, saçma sapan hareketler yaptın yine trafikte. İtfaiye aracının hızını kestin!
Dün bir kadının çantası çalındı gözünün önünde. Hırsız yanından koştu gitti de bırak arkasından koşmayı, önünü kesmeyi; iyice duvara yaslandın ki sana çarpmasın.
Dün bir kızı tekme tokat dövdü bir adam sokak ortasında. Film izler gibi baktın da, 'sen de ne yapıyorsun be adam!' diyemedin.
Dün senden oy almak için vaatlerde bulunan, hizmetçin olacağına dair yeminler eden adamlara bugün hizmet eder oldun, ses edemez oldun, hizmet beklediğini unuttun!
Bugün deden evde kalp krizi geçirdi. Dakikalarca sürdü ambulansın gelmesi. Dakikalarca deden gözünün önünde can çekişti ve sen bişey yapamadın. Nihayet yetişti ambulans ve sağlıkçılar ,ama dedene koşmalarını engelledin de 'nerde kaldınız' diye bağırdın!
Bugün çatında bir yangın çıktı. Onlarca dakika bekledin itfaiye gelsin diye ama, hıyarın birinin yol vermediğini düşünmek yerine, itfaiyeciyi suçladın!
Bugün eşinin çantasını kaptı kaçtı puştun biri. Eşin çantasını bırakmak istemedi. Çevresi de o kadar kalabalıktı halbüse, kimse ona yardım etmedi. Eşin feci şekilde yaralandı!
Bugün tekme tokat dövdü seni sokakta eski kocan/yeni sevgilin. Herkes izledi de seni, kimse 'napıyosun be adam!' diye ayırmadı sizi. Almadı kimse seni onun elinden!
Bugün, hizmetkarı olduğun sistemin içinden, olanca sağlıksız beslenmene, stresli iş ortamına (tabiii iş bulabildiysen şanslı olanlardansın!) ve yoğun trafiğe rağmen evine ulaşmayı başardın.
Emeğinin karşılığını alamadın ama; karnım doyuyor çok şükür diye düşündün.
Yanından bir ambulans geçti, acaba kimin yakınıydı. Yazık! .
Bir itfaiye. Eyvah kim bilir neresi yandı diye düşündün. Yazık!
Bir kadının çantası çalındı. Çok şükür seninkine dokunmadılar.
Ve bir kadın tekme tokat dövüldü sokakta. Çok şükür senin kocana.
Yarın. Bir suçlu arayacaksan şayet, yine saldır etrafına!
Ama ben kim olduğunu biliyor ve tiksiniyorum senden!
Yazık!
P.

29 Mayıs 2016 Pazar

ah yirmili yaşlarım. .

Sevgili blogcan,

yirmili yaşlarımın son iki saati işte.

nöbetteyim.

yine soğuk bir nöbet.

ama bilirim yüreğimdeki o çırpınmanın sebebi bu değil.

üçle başlayan yaşlar bekliyor beni.

otuz.

ne kadar da soğuk, ne kadar da ürkütücü değil mi?

değil mi?

peki.

son iki saatimin tadını çıkarayım hadi ben.

üçüncü dekatta görüşürüz.

hoş gel, orta yaş!

hoş gel, o t u z ! ! !

29 mayıs 16
@ kalp damar cerrahisi yoğun bakım ünitesi
izmir

P.

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Merhaba,

İlk üniversiteye başladığım yıllardaydı (3. Üniversitemi okuyorum da üzerinize afiyet 😎). Devlet Su İşleri bir sempozyum düzenliyor bizim hocalarımız da katılıyordu. E biz durur muyuz, rica minnet sempozyuma katılmak için izin aldık. Ders saatine denk geldiği için her zaman ki gibi "yoklama orda alınacak" tehditleri bizi hiç alakadar etmedi çünkü sempozyuma gitmeyi biz istiyorduk en çok.
Protokolün hemen arkasına geçip oturduk. Takım elbiseli, göbekli bir dizi insan oturmuş, sempozyumu en önden takip ediyor. Biz öğrenciler de aman bize bişey derler mi, aman susalım, yoklama kağıdı nerde, ezik ezik düşünceler düşünceler.
Sempozyum programı olan broşürleri okuyan öndeki takım elbiseli iki kişiden biri sıradaki konuyu söyledi: postmenopozal dönemde osteoporoz.
Takım elbise sordu: osteoporoz da ne demek?
Diğer takım elbise cevap verdi: menopozun bir üst evresi.
Biz öğrenciyiz, emin de olsak cevabın yanlışlığına ve komikliğine; o kendini beğenmiş eminlik ve tabii protokolde oturan takım elbise bizi korkuttu. Sustuk.

Ülkede de durum aynen budur.
Takım elbise giyip, hiç alakası olmayan, bilgisinin olmadığı bir mevkide, üstelik doğruluğundan şüphesi olmadan oturan insanlar var.
Yanlış olduğuna emin olduğumuz halde ses edemediğimiz konular var.

Keşke o gün eğilip, "pardon" deseydim. "Osteoporoz kemik erimesidir!."

Ve şimdi,
Etrafında olan biteni gördüğü halde, alkış tutup, yanlışı görüp içindeki doğrudan şüphe duyanlara eğilip avazım çıktığı kadar şu cümleyi kurabilseydim:

"Tam bir gerizekalısın! Keşke ölsen! "

P.

6 Mayıs 2016 Cuma

ACİL SERVİS GÜNLÜKLERİ V:


Merhaba,
Bugün özet yok size. Son söz de yok, küstüm.
Çünkü siz kendinizden başkasına saygı duymayan, kendisine beklediği ilgi ve saygının gramı kadar, karşıya bir sağlıkçıya yahut başka bir hastaya göstermeyen, başkasına tahammül edemeyen egolarsınız!
Çünkü sizin tek düşündüğünüz kolunuzda sinek ısırığının verdiği hasar. Umurunuzda mı sanki gencecik bir askerin ranzadan düşüp, yürek yakan ambulans çığlığıyla, üstelik öldüğü düşünülerek acile geldiği ve yaşama geri döndürüldüğü?
Umurunuzda mı sanki, kalp krizi geçiren insanların eşleri kapıda sessizce beklerken sizin saçma sapan siyasetinizi dinlerken içinden neler geçirdiği?
Yan odada hasta çocuğuna serum takılan fakat kendisi diğer tarafta öksürük şikayetlerini arka arkaya sıralayan insanların nazıyla uğraşan hemşirelerin düşündükleri peki?
2 gün önce kırılan el kemiği için gecenin 2sinde, tabii önce zil zurna sarhoş olup, acile gelen insan kişisi!  Senin için önemli mi peki tüm bunlar?
Yoksa hala alçılı kolla "yık yaa ben araba kullanırım bişey olmaz" artistliğinin cevabı umarım bize bir Tk olarak dönmez.
Çünkü insanların canı, senin saçma egondan daha değerli!
Ve biz,
Şikayet ederken gayet rahat olup teşekkür etmeyi bilmeyen insanlara üzülmeyi bıraktık artık.
Pansumana gelen o tontiş yanaklı Zeynep teyze gibi: gel seni bi öpeyim deyip, dualar eden hastaların varlığına seviniyoruz.
Siz kendi mutsuzluğunuzda boğulun!. .
Altımayısikibinonbeş
P.

30 Nisan 2016 Cumartesi

Merhaba,
Sanıyorum sene 2002. Öğretmenler günü için bir öykü yarışması düzenlendi ve ben her zamanki gibi bir öyküyle katıldım yarışmaya.
Ödül töreni düzenlendi. Törende eski, yeni tüm öğretmenlerim ve diğer tüm okulların öğretmenleri var. Ve bizim okuldan bir kaç arkadaş.
Törende 1. (ben :)) ) 2. ve 3. olan eserlerin sahiplerine ödülleri verilecek. Çıktık, tek tek adımız okundu, ödüllerimizi aldık. Ödül dediysem küçük birer paket işte. Ama o zaman bize o sahneye çıkmak yetiyordu tabii.
Ödülüm, parlak hediye paketine sarılmış küçük kare bişey. Edebiyat hocamızın oturduğu yere gittim, ''hadi aç bakalım'' dedi ödülü. Dedim ''hocam sanıyorum çikolata bu :)) '' cidden öyle de zannediyordum. (müthiş hayal kırıklığı) Her neyse paketi açtım ki, içinde ne olduğunu tahmin edemezsiniz. Bir edebiyat yarışması ve ödülü: İngilizce sözlük!
Evet bildiğiniz Redhouse, kırmızı kapaklı olan hani,hepimizde vardır eminim, İngilizce-Türkçe sözlük :))
Yüzümdeki hayal kırıklığından hediyeyi hiç beğenmediğimi anlayanCengiz hocam, sonrasında bana bir hikaye kitabı hediye etmişti, hala kütüphanemin baş köşesinde durur. (Tekrar teşekkürederim hocam)
Sözlüğü görüp de gülmeyen kimse kalmamıştı tabii, zira bana da çok komik gelen bu hediye, yenilerde öğrendiğim bir şeyle anlam kazandı, hemen sizinle paylaşayım:
James William Redhouse (sözlüğün yazarı) , Londra'da doğmuş, küçük yaşta anne - babasını kaybedince bir yardım ve eğitim kurumuna yerleştiriliyor. Uyumsuz davranışları yüzünden okuldan çıkarılıyor ve yolu Akdeniz üzerinden bir şekilde İstanbul'a düşüyor. Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun' da teknik ressam olarak çalışıyor. Kaldığı 8 yıl içinde Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca öğreniyor. Türk dilini en iyi bilen yabancı oluyor. Sadrazama mütercim- tercümanlık bile yapıyor. Ülkesine geri dönüp, Doğu dilleri tercümanlığı yapıyor.
Redhouse el yazması, Osmanlıca'dan İngilizce'ye yapılan, sözlük tam 12 ciltmiş.
Bana, hiç bilmeden bu kadar anlamlı hediye veren seçici kurula buradan teşekkür etmek istiyorum.
O gün, o paketi açınca bozulup üzüldüğüm için affedin.
Ben sizi tam 14 yıl sonra affettim :)))
P.

27 Nisan 2016 Çarşamba

yoğun bakım günlüğü

Merhaba,
Duyunca ''Aman Allah korusun'' dediğiniz bir yerden yazıyorum. Adı gibi soğuk bir yerden; yoğun bakımdan.
Aldığı nefesten, çişine kadar takip edilen hastalarımız var burda.
Asla tahammül edemeyeceğim şeylerin bir gün mutluluk vereceğini nerden bilirdim, '' baak bunu çıkardım'' diyerek peçetesini gösteren hastalarım olmasaydı eğer? (evet sekresyon  :))smile emoticon:) )
Kayserili olduğunu egzersiz sırasında ''sen bana su ver, ben de senin istediğini yaparım o zaman'' diye benimle pazarlık yapmasından hemencecik anladığım o tonton teyzem olmasaydı, nereden bilirdim bu dünyada nice hikayelerin olduğunu?
Uyandığında ameliyatının bittiğini, her şeyin yolunda olduğunu, yoğun bakımda olduğunu söylediğim hastamızın, ''Allah senden razı olsun, bana dünyaları bağışladın şimdi sen böyle dedin ya'' deyip, ellerimi tuttuğunda gördüğüm mutluluğu başka nerede görebilirdim ki?
Aylarca hiç tepkisiz yatan güzel teyzem, günler sonra tepki vermeye başladığında, ona kapıdan seslenen oğluna; o egzersiz sırasında bana direnen kollarıyla hem de, el sallaması ve öpücük atması. .
''Torunum var benim dışarıda, bir an önce iyileşmem lazım'' diye, her ne dediysek eksiksiz yapmaya çalışan dedeler?
Ah nasıl anlatılır ki yaptığın işten doyum almak?

P.

2 Nisan 2016 Cumartesi

YOKluk. .

Yok işte. .
Yediğimiz ekmeğin, domatesin, taa uzaklardan kokusu gelen çocukluğumuzun o yamuk yumuk ama lezzeti üstünden akan çileğinin tadı yok artık. .
Yok.
''Akşam ezanından önce evde ol'' diye uyaran anneler. Parklarda çocuk sesleri, sokakta ''anneeee'' diye defalarca bağıran çocuklar da yok.
Yok!
Evin anahtarını bırakacak, fazla ekmek var mı diye soracak, başın sıkışınca aranacak komşular da yok.
Hormondan taşlaşmış meyve/sebzeler var artık. Domatesin kokusunu bilmeyen, ilaçla şişirilmiş tavuklarla, fast food beslenen, hiç sokakta oynamamış, düşüp dizini parçalamamış, arkadaşlığı bilmeyen, okula gittiği anlaşılmayan serseri görünümlü (kız/erkek) çocuklar var artık.
Bırak çocuğunu emanet etmeyi, yanından geçtiğinde selam vermediğimiz komşularımız var.
Parklarda çocuktan çok anne-babalar var.
Var.
Tecavüz edilen küçücük coçuklar. Çocuğunu emanet edip bi yere kadar giden, döndüğünde çocuğunun cesedine dahi ulaşamayan anneler var. Üç kuruş için ninesini öldüren, beş kuruş için karısını kesen insanlar var. Var! Ülkesini bölmeye çalışan, ekmek yediği kaba işeyen köpekler var !
Kötülükte sınır tanımayanlar var!
Keşke yaptığınız en büyük kötülük olarak kalsaydı süte su katmak.
P.

Önemli!

Bu blog tamamen islami usüllere göre yapılmıştır.
Yapımda ve yönetimde hiç bir domuzun emeği geçmemiştir. .