1 Ekim 2015 Perşembe
ACİL SERVİS GÜNLÜKLERİ
Selaaam,
Aşırı yoğun geçen bir nöbetin sabahından günaydın
Nicedir yazamadım günlük, çünkü canım pek istemedi açıkcası. Fakat dostlar merak ediyoruz yeni yazıları deyince dayanamadım .
Kuvvetsiz ezberim için üzgünüm ama kibir ile İlgili ayetler olduğunu ve günah olduğunu biliyorum işte.
Lakin dün, tüm gün farkettim ki biz kibri büyüdükçe yüklüyoruz belleğimize . Yüklendİkçe büyüyor içimizdeki o canavar. Büyüdükçe daha da kibirleniyoruz.
Gelmişsin acil servise , hastanın durumunu soruyorsun eyvallah. Bana ne bambaşka bir kurumda kullandığın yaka kartından. Sivil kıyafet üzerine iliştirilmiş yaka kartında Prof yazması, çok üzgünüm ama , hiç umrumda değil "hocam".
Çünkü o an hiç okul yüzü görmemiş ama "merhaba" diyebilen Ayşe teyze , çok daha büyüktü gözümde . Ve sana, ona davrandığımdan farklı davranmadım . DAVRANMAM ! Blöfünü gördüm .
BMW x bilmem kaç cipten inen minik Mehmet ne kadar da masumdu oysa. Elimi tutup benimle gelmesini istediğimde, tombiş parmaklı pofuduk ellerini hiç kibirsiz uzattı .
Oysa, büyüyecek Mehmet .
Kendisinden bir kaç saat sonra gelen 100 binlik arabalar, motorlarla; yanlarında
varlığını önemsemedikleri absürd giyimli kızlarla gelen lafı sözü belirsiz abileri gibi olacak belki de.
Tek derdi Çeşme açılışına giderken önündeki motoru geçmeye çalışırken kaza yaptığında, arkadaşlarına hala hava atmak olacak.
Ve Barış tabii
Kolunu kırdığını öğrendiğinde, ben dokundukça sessiz sessiz ağlayıp, alçılı koluna bakarak "annem çok üzülecek böyle görünce" diyen güzel çocuk.
Keşke bu kadar masum olabilsek, kalabilsek bu kadar masum.
Yüklenmesek o iç kemiren kibiri.
Çünkü hayat çok güzel.
Aslında insanlar da güzel.
Sen o hesapsız harcadığın paranı, sen de "bana ona göre davranın" diye bağıran yaka kartını çıkarsan, belki herşey daha da güzel görünecek aynı yerden bakınca.
Nihayetinde, O2 alıp CO2 salıyoruz.
Ne zaman CO2 alıp, O2 salarsın o zaman önünde eğilirim
10 Eylül 2015 Perşembe
Başlıklar da ayrıştırır . .
Merhaba,
Bazı aylardan nefret ederim ben. Sevemem. Ayrıştırır çünkü. Sonbahardır o ayın gelişi açık açık. Yazdır. Kıştır. Ayrıdır işte, farkı vardır. Ayıran aydır. Nefret edilesi ay.
Bazı ayları çok severim ben. Tam da bıkmışken o kor sıcak günlerden ilaç gibi gelir Eylül çünkü. Romantiktir. Buzz kesmişken iliklerim, ılık ılık gelir bahar. Birleştirir çünkü kara kışı yeşille, renkle. Birleştiren ayları çok severim ben. 'Bir'dir çünkü bir diğeriyle.
Ürgüp de öyledir.
Karışıktır. Birleşiktir. Birdir!
Alman komşunun meme kanseri olduğunu bilirsin ve bahçede kaynattığın pekmezden ona da ayırırsın.
Ermeni aile dostunuza yollar annen seni, yoğurt yapmak için bir kase maya yoğurt al gel diye.
Kapıda kaldığında alevi mi sunni mi bilmediğin, umurunda da olmayan yan komşunun evine davetsiz girersin annen baban gelene kadar.
Akrabanın eşi Amerikalıdır misal. İngilizcenden utanırsın. :))
Kürt ne demektir, Gürcü ne demektir, Çerkez ne demektir, Laz ne demektir ... bilmezsin. En sevdiğin insanlardan biridir çünkü. Ötesinin ne önemi vardır ki?
Ayrıştıran insanı sevmem ben. Ayrıştıran hiç bir şeyi sevmem. Benimle sohbet ederken, vurgulamanı gerektirecek hiç bir şey yok arkadaşım. Söze 'biz Kürtler' diye başlamanı gerektirecek bir şey de yok bence. Sensin işte. Aynı gökyüzü altında nefes alıp verdiğim sen. Sen!
Çünkü biz Ürgüp'te ayrıştırmamayı öğrendik. Ne vakit bir adım dışarı attım, önce Kürtleri (!) tanıdım. Baktım, üniversite kantininde hiç kimsenin oturmaya cesaret edemediği masaları gördüm. Asenalarla, reislerle tanıştım. Bölücülük gördüm. Ayrımcılık gördüm. Adam sendecilik gördüm. Ben çalışmayayım kim çalışırsa çalışsıncılık gördüm. Arkadaş satanları, seni öne sürüp, gazlayıp kendi kaybolanları gördüm. Sonra alevilik denen bir şeyi öğrendim. Babama sordum biz neyiz diye.
Ne hakkınız vardı Ürgüp'ün bize öğrettiği herşeyi yıkmaya?
Ne hakkınız vardı bize ayrımcılığı öğretmeye? Neden ayırdınız kendinizi sanki?
Ne fark ederdi ki Kürt olman Türk olmam? Aynı okulda, aynı mahallede, aynı sofrada, aynı sokaktaydık seninle. Ne eksiğin vardı senin, ne benim fazlam!
Ne farkı vardı yüzünün gözünün?
Biz Ürgüp'te gül gibi geçinirken, sen neden yıktın çocukluğumun masum, çiçekli bahçesini?
Bana olanca acı vererek, o küçücük yüreğime acımadan nasıl kazıdınız bu saf milliyetçiliği?
Nasıl kıydınız Ürgüp'ün o temiz gençlerine? Nasıl başardınız ayıran mevsimlerden olmayı?
Biz o aylardan nefret ederiz.
Hadi be Eylül, çabuk geç sen de.
Çok üşüdü yüreğim.
Birleştiren mevsimler gelsin. G e l s i n . . .
Hamiş: bu da yazımın şarkısı. Sonuna dek sabredip okuyana minnetle. . .
P
https://www.youtube.com/watch?v=5vfgfHdsBww&list=PL4_SsHNp9R6fbbemrSDRsipAFn_kE_6AF&index=23
Bazı aylardan nefret ederim ben. Sevemem. Ayrıştırır çünkü. Sonbahardır o ayın gelişi açık açık. Yazdır. Kıştır. Ayrıdır işte, farkı vardır. Ayıran aydır. Nefret edilesi ay.
Bazı ayları çok severim ben. Tam da bıkmışken o kor sıcak günlerden ilaç gibi gelir Eylül çünkü. Romantiktir. Buzz kesmişken iliklerim, ılık ılık gelir bahar. Birleştirir çünkü kara kışı yeşille, renkle. Birleştiren ayları çok severim ben. 'Bir'dir çünkü bir diğeriyle.
Ürgüp de öyledir.
Karışıktır. Birleşiktir. Birdir!
Alman komşunun meme kanseri olduğunu bilirsin ve bahçede kaynattığın pekmezden ona da ayırırsın.
Ermeni aile dostunuza yollar annen seni, yoğurt yapmak için bir kase maya yoğurt al gel diye.
Kapıda kaldığında alevi mi sunni mi bilmediğin, umurunda da olmayan yan komşunun evine davetsiz girersin annen baban gelene kadar.
Akrabanın eşi Amerikalıdır misal. İngilizcenden utanırsın. :))
Kürt ne demektir, Gürcü ne demektir, Çerkez ne demektir, Laz ne demektir ... bilmezsin. En sevdiğin insanlardan biridir çünkü. Ötesinin ne önemi vardır ki?
Ayrıştıran insanı sevmem ben. Ayrıştıran hiç bir şeyi sevmem. Benimle sohbet ederken, vurgulamanı gerektirecek hiç bir şey yok arkadaşım. Söze 'biz Kürtler' diye başlamanı gerektirecek bir şey de yok bence. Sensin işte. Aynı gökyüzü altında nefes alıp verdiğim sen. Sen!
Çünkü biz Ürgüp'te ayrıştırmamayı öğrendik. Ne vakit bir adım dışarı attım, önce Kürtleri (!) tanıdım. Baktım, üniversite kantininde hiç kimsenin oturmaya cesaret edemediği masaları gördüm. Asenalarla, reislerle tanıştım. Bölücülük gördüm. Ayrımcılık gördüm. Adam sendecilik gördüm. Ben çalışmayayım kim çalışırsa çalışsıncılık gördüm. Arkadaş satanları, seni öne sürüp, gazlayıp kendi kaybolanları gördüm. Sonra alevilik denen bir şeyi öğrendim. Babama sordum biz neyiz diye.
Ne hakkınız vardı Ürgüp'ün bize öğrettiği herşeyi yıkmaya?
Ne hakkınız vardı bize ayrımcılığı öğretmeye? Neden ayırdınız kendinizi sanki?
Ne fark ederdi ki Kürt olman Türk olmam? Aynı okulda, aynı mahallede, aynı sofrada, aynı sokaktaydık seninle. Ne eksiğin vardı senin, ne benim fazlam!
Ne farkı vardı yüzünün gözünün?
Biz Ürgüp'te gül gibi geçinirken, sen neden yıktın çocukluğumun masum, çiçekli bahçesini?
Bana olanca acı vererek, o küçücük yüreğime acımadan nasıl kazıdınız bu saf milliyetçiliği?
Nasıl kıydınız Ürgüp'ün o temiz gençlerine? Nasıl başardınız ayıran mevsimlerden olmayı?
Biz o aylardan nefret ederiz.
Hadi be Eylül, çabuk geç sen de.
Çok üşüdü yüreğim.
Birleştiren mevsimler gelsin. G e l s i n . . .
Hamiş: bu da yazımın şarkısı. Sonuna dek sabredip okuyana minnetle. . .
P
https://www.youtube.com/watch?v=5vfgfHdsBww&list=PL4_SsHNp9R6fbbemrSDRsipAFn_kE_6AF&index=23
4 Şubat 2015 Çarşamba
Bir ilkokul anısı
Merhaba,
28 yaşımın son 4-5 ayı içerisindeyim. Bundan tam 23 yıl evvel pencere kenarında hatırlıyorum da kendimi, siyah önlüklü bir çocuğu (o ara abla/abi onlar tabii benim için smile ifade simgesi ) gösterip 'onun annesi babası okula gitmesine izin vermiş, ben ondan büyüğüm siz beni yollamıyorsunuz' diye anneme babama çemkiriyordum.
Babam elimden tuttu götürdü beni, o zamanlar Kılıçarslan İlkokulu olan ve sonradan Hacı Ahmet TOKSÖZ İlköğretim Okulu adını alan, okuluma. Kesik kesik görüntüler var hafızamda o günlere dair. Belki de yok öyle görüntüler annemin babamın anlattıklarını hayalledim. Herneyse :))
5 yaşında bir çocuk için epeyce korkutucu olan bu durum hiç zoruma gitmeden ve hiç devamsızlık yapmadan bitirdiğim iki yıllık anaokulu maceramla sonuçlandı :))
Hayır bunu anlatmak istememiştim öze geliyorum. Dinleyin:
Bir kız vardı sınıfımızda, sonradan ortadan kayboldu o, şimdi nerede ne yapıyor hiç bilmiyorum. Güzel resim çizerdi, ben ondan öğrendim kız resmi yapmayı. Böyle animemsi, çekik gözlü saçma sapan kızlar çizer, kalemtıraşla açtığımız kalemlerimizin renkli atıklarını biriktirirdik :)) (annem hep kızar biriktirme huyuma, şimdi de beyim kızıyor grin ifade simgesi evet)
Heh, okul küçüktü o zaman, koca bahçemiz vardı ve hala duran bir çeşme vardı bahçede. Onun yakınında bahçede oyun oynuyorduk minicik biz. Su içerken, 4-5 kişilik bir gruptuk sanıyorum ki bi kaçı bu bahsettiğim kızın yanından koşarak yanıma gelip, eli belinde 'Pınar, sen bana o...u demişsin, küstüm senle' deyip çekip gittiler.
O an bir kaç soru işareti dolanıyordu beynimde. . Fakat pek de tınlamamıştım arkadaşlarımı kaybetmeyi. Söylemediğim bir şey için arkadaşlarım bana cephe almıştı fakat esas en çok kafamı karıştıran soruyu aydınlatmak için yanımdaki arkadaşlara dönüp kocaman meraklı gözlerle ve pır pır atan minik kalbimle sormuştum:'o..u ne demek?'
Tam karşılığını bilmediğimiz bu kelime yüzünden hem arkadaşlarımı kaybetmiştim hem de kısacık eğitim hayatımda lügatıma yeni bir kelime eklemiştim.
Vee, ilk iftiramı yemiştim :))
Bu da böyle bir anımdı, nedense paylaşmak istedim. .
Dipçe: Kızın adını hatırladım: Müge! grin ifade simgesi grin ifade simgesi grin ifade simgesi
Dipçe 2: Şimdi farkettim de ara vermeksizin 23 senedir okul yolundayım ya ben!
28 yaşımın son 4-5 ayı içerisindeyim. Bundan tam 23 yıl evvel pencere kenarında hatırlıyorum da kendimi, siyah önlüklü bir çocuğu (o ara abla/abi onlar tabii benim için smile ifade simgesi ) gösterip 'onun annesi babası okula gitmesine izin vermiş, ben ondan büyüğüm siz beni yollamıyorsunuz' diye anneme babama çemkiriyordum.
Babam elimden tuttu götürdü beni, o zamanlar Kılıçarslan İlkokulu olan ve sonradan Hacı Ahmet TOKSÖZ İlköğretim Okulu adını alan, okuluma. Kesik kesik görüntüler var hafızamda o günlere dair. Belki de yok öyle görüntüler annemin babamın anlattıklarını hayalledim. Herneyse :))
5 yaşında bir çocuk için epeyce korkutucu olan bu durum hiç zoruma gitmeden ve hiç devamsızlık yapmadan bitirdiğim iki yıllık anaokulu maceramla sonuçlandı :))
Hayır bunu anlatmak istememiştim öze geliyorum. Dinleyin:
Bir kız vardı sınıfımızda, sonradan ortadan kayboldu o, şimdi nerede ne yapıyor hiç bilmiyorum. Güzel resim çizerdi, ben ondan öğrendim kız resmi yapmayı. Böyle animemsi, çekik gözlü saçma sapan kızlar çizer, kalemtıraşla açtığımız kalemlerimizin renkli atıklarını biriktirirdik :)) (annem hep kızar biriktirme huyuma, şimdi de beyim kızıyor grin ifade simgesi evet)
Heh, okul küçüktü o zaman, koca bahçemiz vardı ve hala duran bir çeşme vardı bahçede. Onun yakınında bahçede oyun oynuyorduk minicik biz. Su içerken, 4-5 kişilik bir gruptuk sanıyorum ki bi kaçı bu bahsettiğim kızın yanından koşarak yanıma gelip, eli belinde 'Pınar, sen bana o...u demişsin, küstüm senle' deyip çekip gittiler.
O an bir kaç soru işareti dolanıyordu beynimde. . Fakat pek de tınlamamıştım arkadaşlarımı kaybetmeyi. Söylemediğim bir şey için arkadaşlarım bana cephe almıştı fakat esas en çok kafamı karıştıran soruyu aydınlatmak için yanımdaki arkadaşlara dönüp kocaman meraklı gözlerle ve pır pır atan minik kalbimle sormuştum:'o..u ne demek?'
Tam karşılığını bilmediğimiz bu kelime yüzünden hem arkadaşlarımı kaybetmiştim hem de kısacık eğitim hayatımda lügatıma yeni bir kelime eklemiştim.
Vee, ilk iftiramı yemiştim :))
Bu da böyle bir anımdı, nedense paylaşmak istedim. .
Dipçe: Kızın adını hatırladım: Müge! grin ifade simgesi grin ifade simgesi grin ifade simgesi
Dipçe 2: Şimdi farkettim de ara vermeksizin 23 senedir okul yolundayım ya ben!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Önemli!
Bu blog tamamen islami usüllere göre yapılmıştır.
Yapımda ve yönetimde hiç bir domuzun emeği geçmemiştir. .
Yapımda ve yönetimde hiç bir domuzun emeği geçmemiştir. .